TÜRKÇENİN SÜT DİŞLERİ
“Yunus ki süt dişleriyle Türkçenin /Ne güzel biçmişti gök
ekinlerini (…) “ diyor Cemal Süreya. Bir şairden başka bir şaire söylenebilecek
en güzel , en orijinal övgü mısralarından biri.
Cemal Süreya, bu iki mısrada Yunus’un Anadolu Türkçesindeki yerini ne
güzel özetlemiş. Yunus, yaşamının
üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen hâlâ bir derviş edasıyla, çağlar ötesi
bilgeliğiyle bize seslenmeye devam ediyor. Yıllardır hemen her yaz Yunus’u
yeniden okuyup kendimce “Yunus ırmağında
yıkanırım.” Yunus okumak yaşadığımız çağın çok uzaklarında, bambaşka dünyaya
gitmek benim için.
Peki neden Yunus,
Türkçenin süt dişleridir? Sadece bir çığır açtığı için mi? Döneminin dil
özelliğini en güzel şekilde yansıttığı için mi? Bunlar var tabii ki ama Yunus’u
Yunus yapan şiirlerinde hep “bir çocuk saflığıyla” birliği, şartsız sevgiyi
,hoş görüyü, insan olmanın
erdemini, bir gönle girmenin yüceliğini anlatmasıdır.
Malumdur, çocuklar şartsız, hesapsız sever. Büyüdükçe öğrenir hayatı. Bence Yunus
hep çocuk kalabilmiş ; bunu şiirlerinde yansıtmıştır.Mustafa Tatçı’nın
deyişiyle “ Yunus’u okurken karşımıza ,
sade, masum ve ruhu şefkat dolu bir dervişin İlahi bir lisanla konuştuğunu
hissederiz; zaten bu sebebledir ki, Yunus daha yaşadığı çağda yayılmış, haklı
bir şöhrete kavuşmuştur."
“İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül meseli taşa benzer."
Aşk’ı bu derece güzelleştirmek ancak Yunusça bir
söyleyiştir herhalde. Aşk güneştir; çünkü güneş durmaksızın sıcaklığıyla
bizleri aydınlatır. Tasavvufa göre hakiki âşıklarda Allah aşkıyla etraflarını
aydınlatır. İçinde sevgiyi, aşkı taşımayan kişi de taş misali, cansız ve
soğuktur. Yunus şiirlerinde hep bu mısrada olduğu gibi aşksız hiçbir şeye
ulaşılamayacağını anlatmıştır.
“Ey dost seni severim can içre yerin vardır
Dün-gün uyumaz oldum acayip halim vardır.”
Bu mısralarda Anadolu’da yaşayan herhangi bir kişinin saf,
temiz Türkçesi yok mudur? Yunus , en saf haliyle halktır. Yunus, Türk halkının Allah sevgisini, engin hoş görüsünü, hayata bakışını anlattığı için “süt dişidir
Türkçe’nin.” Nihat Sami Banarlı
üstadımız “ Yunus, insan olan herkese
karşı; fakir , zengin, Hristiyan ve Müslüman ayırımı yapmayan engin sevgiyle
bağlıdır.” diyor ve bu sevginin insanın Allah’tan bir
parça olmasından geldiğini ve ondaki aşkın, heyecanın Musa peygamberin konuştuğu
çobanın gönlüyle aynı saflıkta olduğunu belirtiyor.
“Taştın yine deli gönül
Sular gibi çağlar
mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın
Nidem elim ermez yare
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin”
Yunus’un gönlünü taşıran sevgi, mısra mısra Türkçenin süt
dişleri olmuştur. Bu şiirler herkesin Türkçe şiir, güzel olmaz dediği bir
dönemde çağları aşan bir sesle pekala Türkçe şiir de yazılabileceğini
göstermiştir.Yunus Emre, Anadolu’da Ahmet Yesevi geleneğini yerleştiren kişi olmuştur. Yesevi
de tıpkı Yunus gibi Hakk aşkıyla, gönlünden çıkanları hikmetlere dökmüştü.
“Ne hoş tatlı Hu adı
Seher vakti olunca
Baldan tatlı Hu adı
Seher vakti olunca”
Yunus da “canlar canını” bularak hocasının yolundan
gitmiştir.(“ Canlar canını buldum/Bu canım yağma olsun. …”)
Yunus Emre, yaktığı
ışıkla bugünü de aydınlatmaya devam ediyor ve her daim canlı diliyle yeni
okurlarını bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder