31 Ocak 2017 Salı


                          TÜRKÇENİN SÜT DİŞLERİ

“Yunus ki süt dişleriyle Türkçenin /Ne güzel biçmişti gök ekinlerini (…) “ diyor Cemal Süreya. Bir şairden başka bir şaire söylenebilecek en güzel , en orijinal övgü mısralarından biri.  Cemal Süreya, bu iki mısrada Yunus’un Anadolu Türkçesindeki yerini ne güzel özetlemiş. Yunus,  yaşamının üzerinden yüzlerce yıl geçmesine rağmen hâlâ bir derviş edasıyla, çağlar ötesi bilgeliğiyle bize seslenmeye devam ediyor. Yıllardır hemen her yaz Yunus’u yeniden okuyup kendimce “Yunus  ırmağında yıkanırım.” Yunus okumak yaşadığımız çağın çok uzaklarında, bambaşka dünyaya gitmek benim için.

Peki  neden Yunus, Türkçenin süt dişleridir? Sadece bir çığır açtığı için mi? Döneminin dil özelliğini en güzel şekilde yansıttığı için mi? Bunlar var tabii ki ama Yunus’u Yunus yapan şiirlerinde hep “bir çocuk saflığıyla” birliği, şartsız sevgiyi ,hoş görüyü,  insan olmanın erdemini,  bir gönle girmenin yüceliğini anlatmasıdır. Malumdur, çocuklar şartsız, hesapsız sever. Büyüdükçe öğrenir hayatı. Bence Yunus hep çocuk kalabilmiş ; bunu şiirlerinde yansıtmıştır.Mustafa Tatçı’nın deyişiyle  “ Yunus’u okurken karşımıza , sade, masum ve ruhu şefkat dolu bir dervişin İlahi bir lisanla konuştuğunu hissederiz; zaten bu sebebledir ki, Yunus daha yaşadığı çağda yayılmış, haklı bir şöhrete kavuşmuştur."

“İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül meseli taşa benzer."

Aşk’ı bu derece güzelleştirmek ancak Yunusça bir söyleyiştir herhalde. Aşk güneştir; çünkü güneş durmaksızın sıcaklığıyla bizleri aydınlatır. Tasavvufa göre hakiki âşıklarda Allah aşkıyla etraflarını aydınlatır. İçinde sevgiyi, aşkı taşımayan kişi de taş misali, cansız ve soğuktur. Yunus şiirlerinde hep bu mısrada olduğu gibi aşksız hiçbir şeye ulaşılamayacağını anlatmıştır.

“Ey dost seni severim can içre yerin vardır
Dün-gün uyumaz oldum acayip halim vardır.”

Bu mısralarda Anadolu’da yaşayan herhangi bir kişinin saf, temiz Türkçesi yok mudur? Yunus , en saf haliyle halktır.  Yunus, Türk halkının  Allah sevgisini, engin hoş görüsünü,  hayata bakışını anlattığı için “süt dişidir Türkçe’nin.”  Nihat Sami Banarlı üstadımız  “ Yunus, insan olan herkese karşı; fakir , zengin, Hristiyan ve Müslüman ayırımı yapmayan engin sevgiyle bağlıdır.”   diyor ve bu sevginin insanın Allah’tan bir parça olmasından geldiğini ve ondaki aşkın, heyecanın Musa peygamberin konuştuğu çobanın gönlüyle aynı saflıkta olduğunu belirtiyor.

“Taştın yine deli gönül
  Sular gibi çağlar mısın
Aktın yine kanlı yaşım
Yollarımı bağlar mısın

Nidem elim ermez yare
Bulunmaz derdime çare
Oldum ilimden avare
Beni bunda eğler misin”

Yunus’un gönlünü taşıran sevgi, mısra mısra Türkçenin süt dişleri olmuştur. Bu şiirler herkesin Türkçe şiir, güzel olmaz dediği bir dönemde çağları aşan bir sesle pekala Türkçe şiir de yazılabileceğini göstermiştir.Yunus Emre, Anadolu’da Ahmet Yesevi  geleneğini yerleştiren kişi olmuştur. Yesevi de tıpkı Yunus gibi Hakk aşkıyla, gönlünden çıkanları hikmetlere dökmüştü.

“Ne hoş tatlı Hu adı
Seher vakti olunca
Baldan tatlı Hu adı
Seher vakti olunca”

Yunus da “canlar canını” bularak hocasının yolundan gitmiştir.(“ Canlar canını buldum/Bu canım yağma olsun. …”)


 Yunus Emre, yaktığı ışıkla bugünü de aydınlatmaya devam ediyor ve her daim canlı diliyle yeni okurlarını bekliyor.







































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder